Futbol, dünyada yedi kıtaya yayılmış, milyarlarca seyircisi olan çok büyük bir spor dalı. Birçok ülke futbolla yatıp kalkarken, çocuklar henüz küçük yaşlarda bu oyunun bir parçası oluyor. Kimi sokak aralarında, kimi uzayıp giden arazilerde, kimi okul bahçelerinde, bu heyecanı erken yaşlarda doyasıya yaşıyor. Hatta çocuklar, futbol topu olmasa bile tekmeyelecek bir şişe, bir şişe kapağı, top şekli verilmiş bir kağıt birikintisiyle bile bu oyunun heyecanını yaşamaya devam ediyor. Hayali profesyonel futbol oynayabilmek olan o küçük çocuklar, yaşları büyüdüğünde ise bu hedefe ulaşamayınca halı sahaların yıldız futbolcularına dönüşüyor. Yani futbol, hem oynayanın hem izleyenin tutkuyla bağlandığı bir spor. Ve bu tutku, birçok kişi için son nefesine kadar devam ediyor…
TUTKU BİLGİSAYAR VE TELEFONLARA TAŞINDI
Elbette böylesine bir tutkunun yalnızca yeşil sahalarda kalması bir mucize olurdu. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, yıllar içinde birçok futbol oyunu ve birçok futbol uygulaması geliştirildi. Bu oyunlara yüzlerce örnek verilebilir. Ancak biri var ki profesyonel futbol kadar gerçek bir örnek: Football Manager!
İlk olarak ‘Championship Manager’ ismiyle piyasaya çıkan Footbal Manager, bir futbol simülasyonu. Oyundaki amaç, teknik direktör olarak başlanan futbol kariyerinde olabildiğince kupa alıp, takımı başarıdan başarıya sürüklemek. FM uzun yıllar boyunca milyonlarca oyuncuya ulaştı. Birçok futbolsever, oyunun tutkunu oldu. Hal böyle olunca ortaya bir sürü güzel oyun hikayesi çıktı…
Evde takım elbiseyle final maçına çıkan oyunculardan, defalarca kez bilgisayar başında sabahları gören oyunculara… Anlatacak çok şey var. Hadi gelin bir FM hikayesini de biz yazalım…
HİKAYEM ORTAOKULDA BAŞLADI
FM ile ortaokul döneminde tanışmıştım. Çok sayıda futbol oyunu oynamama rağmen ilk kez işin teknik direktör kısmına soyunmuştum. Oyunu bilgisayara ilk kurduğum gün içimde tarifi zor bir heyecan vardı.
Oyunu az çok biliyordum ama teknik detaylarına hiç hakim değildim. İlk takımımla başarıdan başarıya koşacağımı düşünüyordum. Ancak birçok oyuncu gibi ben de bu konuda yanılmışım.
FM oynarken, prensiplerim gereği hiçbir zaman bir ülkenin en üst liginden takım seçerek oyuna başlamadım. İlk seçtiğim takım dün gibi hatırımda: İngiltere alt lig takımlarından Peterborough United. Bu yazının kapağında yer alan stadyum da Peterborough’nun maçlarını oynadığı 15 bin kapasiteli, sevimli küçük Weston Homes Stadyumu.
Takımın başına geçtiğimde, simülasyonun bana sunduğu seçenekleri görünce deyim yerindeyse aklımı kaybetmiştim. Kulüp yönetimiyle görüşmeden tutun, basın toplantılarına… Futbolcular ile iletişimden tutun, antrenman programlarına… Altyapıdaki oyuncuların gelişiminden tutun, kulübün maddi muhasebesine… Anlayacağınız ilk denememde FM benim için çok karmaşık bir oyundu.
FUTBOL SAVAŞINDA İLK MAĞLUBİYETİM ERKEN GELDİ…
Bilmediğim detayları internetteki forumlardan araştırarak yavaş yavaş oyunun içine girmiştim. İngiltere FM’de zor bir ülke. Alt ligleri yangın yeri. Öyle bitmek tükenmek bilmeyen galibiyet serileri, güle oynaya bir şampiyonluk epey zor yani. Şampiyonluk hedefiyle başladığım Peterborough kariyerim bir anda küme düşmeme savaşına dönüştü. Kariyerimdeki ilk sezonda FM’den sert bir tokat yemiştim. Evet bu oyun profesyoneline epey yakın bir simülasyondu ve ben bu oyun için henüz hazır değildim. Henüz yeteri kadar futbol taktik bilgisine de sahip olmayışım beni epey hırpalamıştı. 13-14 yaşlarında bir çocuk için İngiltere’de başarılı bir ilerleyiş de sürpriz olurdu zaten. İlk savaşımda mağlubiyeti kabul edip istifamı verdim.
BİR OYUN NE KADAR GERÇEK OLABİLİRSE O KADAR GERÇEK…
İstifamı verdikten sonra hemen yeni bir kulübün başına geçebileceğimi düşündüm. FM’den bir tokadımı da bu düşünce yüzünden yedim. Artık işsiz bir hocaydım ve haftalar ilerledikçe benim sabrım tükeniyordu. Teknik Direktör ilanlarına başvurduğum kulüpler, tecrübesiz olmam sebebiyle kapıları tek tek yüzüme kapatıyordu. Oyundaki kimi hocalar, şampiyonluk rekabetini dibine kadar yaşarken ben bu güzel kariyerleri dışarıdan izleyen bir göz olmakla yetiniyordum.
“HAYAT FUTBOLA FENA HALDE BENZER…”
Dar Alanda Kısa Paslaşmalar filminde bir replik vardır: Hayat futbola fena halde benzer… O zamanlarda derinliğini anlayamayacağım bu söz bugün kulağımda sürekli çalınır… Evet hayat futbola fena halde benzer ve FM yalnızca bir oyun değildir…
EN DİDAKTİK OYUNLARDAN BİRİ OLABİLİR
Dışarıdan izleyenler için FM basit bir futbol oyunu gibi gözükse de FM her oyuncusuna başarısızlığı ve çaresizliği öğretir. Hele küçük bir çocukken bu oyuna başladıysanız, galip gelmenin hazzını öğrendiğiniz kadar mağlubiyetin yaşattığı çaresizliği kabul etmeyi de öğrenirsiniz. İnsan ilişkilerinde elde ettiğiniz başarıyı da başarısızlığı da size simüle eder. Oyuncuyla kurduğunuz iletişimlerin, basın toplantısında verdiğiniz demeçlerin, yöneticilerinize verdiğiniz yanıtların nasıl bir sonuç doğurduğuna şahitlik edersiniz. FM oynarken içine girdiğiniz o simülasyona “Ne de olsa bu bir oyun” diyemezsiniz. Ve farkında olmasanız da çok şey öğrenirsiniz…
FM hikayem ile ilgili başladığım ve uzun bir süre devam etmeyi düşündüğüm bu yazı dizisinin ilkinde sona geldik. Ancak merak etmeyin, daha yeni başladık… Bugün sizlere ‘FM’nin Atası’ diye adlandırılan Championship Manager (CM) oyunu için yazılan bir şarkıyı buraya bırakarak cümlelerimi noktalamak istiyorum:
“Bırakmaz asla peşimizi,
uykusuz gecelerin hikayesi,
Kalbimde sır gibi yılların izleri, (izleri izleri)
Yılların emeği”Kayra: CM 01-02
Yazı dizisinin devamı gelecek, sevgiler…