Gözünüzü nereye çevirirseniz çevirin, mutlaka göreceksiniz; uzun bıyıkları, kalbe benzeyen burunları ve üstenci mağrur bakışlı iri gözleriyle kedileri. Sokak aralarında, çatılarda, cami avlularında, metro duraklarında, çöp konteynerlerin etrafında, iri gövdeli ağaçların kırıldı kırılacak gevrek dallarında, kasap dükkanlarının önünde, belki de tam bu yazıyı okurken “grr grr” homurdanarak patilerini özenle yalarken kucağınızda…
Olmaz ama, hayat bu, diyelim ki gününüz bir tane bile kedi göremeden bitmek üzere, endişelenmeyin ve derhal kitaplığınıza gidin. Kedilerin en sevdiği yerlerden birisi de kitap sayfalarıdır. Çok sayıda sanatçının eserlerinde yer bulmuşlardır, buluyorlar ve bulacaktırlar kendilerine. Şiirlerin, romanların, öykülerin arasında dolaştırırlar bin bir şekle giren kuyruklarını. Edebiyatla tek ilişkileri bununla da kalmamıştır, nice başyapıt görülen eserin yazım sürecine eşlik etmiştir yazar kedileri.
Yapı Kredi Yayınları’ndan (YKY) çıkan ve çevirmenliğini Semih Lim’in yaptığı May Sarton’un Kürklü Kişi’si mırıltıların yükseldiği, kuyruklarını sallandığı eserlerin bugüne dek okuduklarım arasında en başarılılarından biri.
Tom Jones, kitaba ismini veren bir diğer adıyla Kürklü Kişi de az önce bahsettiğim iki “sanat kedisi” işlevini de yerine getirmiş, hem bir yazar kedisi hem de bir roman karakteri olarak sürdürmüş yaşamını. Ayrıca May Sarton kitabın sonraki baskılara eklediği ön sözde Tom Jones’un hayatının bir döneminde bir başka yazara da arkadaşlık ettiğinden bahsetmiş. Kitaplarla, edebiyatla vakit geçiren her insanın mutlaka tanıdığı yazarın ismini burada vermeyeceğim, kitabı edinene kadar biraz merak edin.
12 bölümden oluşan kısa romanda Tom Jones’un sırasıyla ev kedisi, sokak kedisi ve tekrar ev kedisi olma serüvenine onun penceresinden bakıyoruz. Bulunduğu mekanlar, karşılaştığı insanlar , yediği yemekler değişse de kediliğinden, özgürlüğünden hiçbir koşulda ödün vermiyor Tom. Ne zaman bir problemle karşılaşsa Beyefendi Kedi’nin On Emri’nden birini hatırlıyor ve bu kadim emirlerin yardımıyla olabilecek en güzel şekilde çözüyor problemi.
Örneğin, bu emirlerden ikincisi şöyle :
II. Bir Beyefendi Kedi, sevecenlikle bile olsa, kısıtlanmasına izin vermez
Tom Jones’un “kahya” olarak isimlendirdiği sahiplerine hissettiği duyguları okurken, eminim ki kedi “kahya”sı okurlar kocaman bir tebessümle ardı ardına çizecektir cümlelerin altını. Tom Jones’un serüvenlerini okurken aklınıza kendi kediniz gelecek, bazen kitaba ayracınızı koyup kedinizin başını okşamaya gideceksiniz. Kitabın kapağını kapattıktan sonra , dostunuzun geceleyin uykularınızı bölen miyavlamlarına farklı bir gözle bakacak, belki de sizin kediniz de Tom gibi bir şair olduğunu fark edeceksiniz.
İşte Tom Jones’un şiirlerinden biri :
Sizler gidince dışarı,
Unuturum ben oyunları,
Sizler olmayınca ortada,
Unuturum ben mırıltımı da
Duyuyorsam sesinizi evde
Bilirim ki “yemek” de var “fare” de (…) (syf. 57)
May Sarton, Tom Jones’un gözlerinden baktığı dünyayı aktarırken kullandığı dil, zorlamadan uzak sade kurgusuyla ister istemez okurların aklına şu soruyu düşürüyor : Bu kitabı gerçekten Tom Jones yazmış olabilir mi?